Feryadın zirvesinde korku ve çaresizlik…
Ağlaşır fikrin paslı kafesinde umutlar.
Gün gibi apaşikar gerçektir metafizik.
Kanlı gözbebekleri gözyaşlarıyla akar.
Bir girift bilmecedir istikbal, mazi ve hal.
Bin ayak hınçla basar, bir ayaklık toprağa.
Terler coşkun bir ırmak, kelleler küreksiz sal…
Bilinirin sırtından kalkar bilinmez şaha.
Müphem bir hakikatti ecel, kader ve mahşer.
Ölüm bir realite, geldiğinde şaşırtan…
Bir sisin arkasından seslenirdi peygamber.
Eyvah inanmayana, abad olur inanan.
Su, can bağışlamakta yok ederken ateşi.
Katilidir aynı su, boğulan bir insanın.
Doğar bir güneş gibi vadedilen terazi.
Ne eksik ne de fazla kefeleri tartının.
Mustafa Yılmaz